Çocuklukta duygusal ihmale uğrayan bireyler kendi duygularına odaklanmaktan çok diğerlerinin duygularına odaklanırlar. Dışarıyı sürekli röntgenden geçirmek veya diğerlerinin zihnini okumaya çalışmak (bu yöntem son derece işlevsizdir ve yanlış çıkarımlar yapmamıza neden olur) gibi kendilerini koruma mekanizmaları vardır. Çocukluklarında o şekilde hayatta kaldıkları için bunu ne pahasına olursa olsun devam ettirmeye çalışırlar. Onlara kendi duygularına bakma, duygularını fark etme ve bu duyguları dile dökme şansı verilmemiştir ve çoğu zaman örnek olan biri de olmamıştır. Bu nedenle ilişkileri bir arada tutan bu becerileri öğrenememişlerdir. Fakat güzel haber, bunlar öğrenilebilen becerilerdir, tabii ki diğer bütün beceriler gibi istek, emek ve çaba ile öğrenir ve geliştirebiliriz duygusal becerilerimizi de.
Duygusal Farkındalık
Diğer insanlar ne yapıyor, ne düşünüyor, ne hissediyor diye diğerlerinin gözlerine bakıyor ve kendi duygu ve düşüncelerinizi fark etmiyor olabilirsiniz. Bunu diğerlerinin gözlerinden kendinizi veya dünyayı görmeye çalışmak gibi düşünebilirsiniz. Önce diğerinin hislerini öncelemek ve önceliğinin diğerinin memnuniyeti olduğu bir ilişki türü maalesef ki büyük sıkıntılara gebe bir ilişkidir. Bu ilişki şeklinde eksik kalan ve gerçekten önemli olan kendi gözlerinizden, kendi içinizden kendinize ve dünyaya bakmaktan uzaklaşmış olursunuz. Terapi tam bu noktada bize yardımcı olur çünkü terapi sürecinde terapistin doğru sorularıyla içeri bakmak zorunda kalırsınız bu bazen zor da olsa kendi hislerinizle bağlantıya geçersiniz. Terapi dışında kendinize günlük hayatta ara ara durarak ve ben ne hissediyorum şu anda diye sormak, bedenimde neler oluyor, ağrıyan bir yerim var mı, bu his nereden geliyor, bugün neden bu şekilde hissettim gibi meraklı sorular sormak duygusal farkındalığımızı arttırabilir. Kendi duygularımızı hissettikten sonra karşımızdaki kişi nasıl hissediyor olabilir diye düşünebiliriz ama burada kesin kanılara varmamak, zihin okumaktan kaçınmak ve kafamız karışırsa karşı tarafa nasıl hissettiğini açıkça sormak daha güvenli olacaktır.
Duygu Becerileri
Bu beceriler ne hissettiğinizi tanımlamayı, bu duyguları kabul etmeyi, onlara hoşgörüyle yaklaşmayı, onları kelimelere dökmeyi gerektirir. Örnek olarak herhangi bir tartışmadan sonra partnerlerin düşünceleri şu şekilde olabilir:
Kalbim gümbür gümbür atıyor, demek ki çok öfkelenmişim. Neden bu kadar öfkelendim? Sanırım sözleri kalbimi kırdı. Ona ne demek istediğini sormalıyım ve sözlerine kırıldığımı söylemeliyim.
Bunlar bazı okuyuculara kolay gelebilir ama duyguların pek konuşulmadığı ve tartışmaların çözümlenemediği ailelerde büyüyen kişiler için bunlar ilk başlarda zorlayıcı olabilen becerilerdir. Ayrıca partnerinizin de duygularını fark etmek, gözlemlemek ve ona duygularını yansıtmak da bu becerilerdendir. Örnek vermek gerekirse aşağıdaki gibi partnerinizin duygularını yansıtabilirsiniz:
Gergin görünüyorsun.
Söylediğim şeye mi üzüldün?
Stresli olduğunu görebiliyorum.
İletişim Becerileri
Hem kendi hem de karşı tarafın duygularını fark ettikten sonra iletişim aşamasına geçebiliriz. Pasif-agresif veya agresif iletişimden ziyade etkili iletişim biçiminde kişi kırıldığını ya da öfkelendiğini dile getirebilir. Bunu yaparken suçlayıcı olmak yerine karşı tarafa, “Ne demek istedin?” ya da “Neden bu şekilde davrandın?” gibi sorular sormak karşı tarafın kendini ifade etmesi için bir fırsat yaratır. Bu durum çözümsüz tartışmalardan çıkarak yapıcı bir iletişim kurmamızı sağlar.
Kaynak:
Çocuklukta İhmalin İzi: Boşluk Hissi, Dr. Jonice Webb
Çocuklukta İhmalin İzi: Çözümler, Dr. Jonice Webb